Kod adı “Bayrak Harekâtı” olarak belirlenen 12 Eylül faşist darbe planı Haziran 1980’den itibaren Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’nda yapılmaya başlandı. 12 Eylül 1980 tarihinde radyo ve televizyondan sabaha karşı darbecilerin ülke yönetimine el koyduğu Faşist cuntanın başı Kenan Evren imzalı bir nolu bildiri ile duyuruldu. Amerikancı 12 Eylül Faşist darbesini gerçekleştirenlerin söylediği her şey yasa sayılıyordu. Demir yumruğunu da sol devrimci güçlerin tepesine indirmek üzere eyleme geçmişti.
Aynı gün CIA nın Türkiye temsilcisi Richard Perle ABD’ye telefonla bir nevi görev tamamlandı diyor gibi bilgi veriyor; (our boys did it) ”bizim çocuklar başardı”
12 EYLÜL FAŞİST DARBESİNİN OLUŞUMU
24 Ocak kararları; IMF’nin, Dünya Bankası’nın politikaları, mevcut hükümetler tarafından uygulanamıyordu. İşbirlikçi burjuvazi kitlesel güç haline gelen sol hareketin karşısına MHP yi sürmesi yetmemişti. Kontrgerilla gibi karanlık güçler harekete geçirilmiş, sayısız sokak çeteleri kurdurtulmuştu. Hemen hemen her gün ülkemizde, günde 15 – 20 insan ölüyordu. İşçiler, Öğrenciler, polis müdürleri, savcılar, öğretmenler, öğretim üyeleri, sendikacılar öldürülüyor öldürenler ise tutuklanamıyordu. Olaylar önlenemediği gibi, sanki görünmez güçler tarafından sürekli olarak el altından kışkırtılıyordu. Şehirlerde planlı Katliamlar yapılmaya başlanmıştı:
Malatya’da ; 19 Nisan 1978 günü Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun evine gönderilen bomba patladı ve Fendoğlu ile yakınları öldürüldü. Ardından başlayan olaylar 3 gün sürdü; 100’den fazla işyeri ve konut yakıldı; 1000 bina zarar gördü. 250 kişi gözaltına alındı.
Sivas’ta : 3-7 Eylül 1978 günleri 9 kişi öldü, 115 kişi yaralandı.
Elâzığ’da : 3-5 Aralık 1978 günleri 5 kişi öldürüldü.
Kahramanmaraş’ta : 19-24 Aralık 1978 günleri 105 kişi öldü, 176 kişi yaralandı, 210 işyeri ve ev tahrip edildi.
Çorum’da : 2-10 Temmuz 1980 günleri 26 kişi öldü.
Yurt genelinde, 26 Aralık 1978 ile 11 Eylül 1980 tarihleri arasında 3.546 yurttaş 160 Güvenlik görevlisi öldürüldü,10.417 kişi yaralanmıştı.
12 Eylül faşist darbesinin oluşunu sağlayan ana nedenlerin başında ABD’nin Türkiye’deki üs ve tesislerinin kullanılması isteminin yanında, Türkiye ekonomisinin ihracata dönük sanayileşme modeline geçilmesi isteği, ulus ötesi sermayenin Türkiye deki ucuz işgücü kaynağı kullanılması isteği ve daha sonra Türkiye’de sol hareketin ülke tarihinde ilk kez büyük bir kitle gücüne erişmiş olması ilk akla gelenlerdir.
YURTTA DURUM
– Ülke yönetimi tam bir keşme keş içinde olmakla beraber yer yer ABD ye dur demişti.
– Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon hükümeti 1 Temmuz 1974 tarihinde haşhaş ekimini serbest bırakmıştı.
– 20 Temmuz 1974 günü, Türk Silahlı Kuvvetleri, uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan hakları kullanarak, Kıbrıs’a çıkarma yapmıştır.
– ABD Türkiye’ye 30 Aralık 1974 tarihinde ambargo kararı almıştır. Satışlar 5 Şubat 1975 günü durdurulmuş, 200 milyon dolarlık bir yardım da askıya alınmıştır.
– Milli Savunma Bakanlığı, 9 Şubat 1975 tarihinde, ABD yardımının kesilmesi durumunda ABD üslerinin kapatılacağını açıkladı.
– Ecevit Hükümeti 19 Eylül 1974 tarihinde istifa etmişti. Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti de aynı tavrı sürdürdü.
– 13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruldu.
– 25 Temmuz 1975 günü ABD ile Türkiye arasındaki askeri işbirliği anlaşması tek taraflı olarak feshedilerek Türkiye’deki 21 Amerikan üssü ve tesisinin faaliyeti durduruldu.
Ecevit: “Amerika’nın tutumu Düyun-u umumiye’den daha kötü.” diyerek ABD ye kafa tutmuş ve el konulan üslere yalnız Türk bayrağı çekilmiştir. ABD’nin Türkiye’ye karşı tavrı yumuşamaya başlamıştı. ABD Ambargoyu, 12 Eylül 1978 tarihinde kaldırmış, fakat 1978 yılında işbaşına gelen Ecevit Hükümeti’ne baskı yapmaya başlamıştı. 21 Ocak 1979 de Türkiye’de olan ABD üslerinin geliştirilmesi istendi. Ecevit Hükümeti üsleri yeniden açılmasına direndi .
Tüm operasyonlar deneniyordu. Ecevit Hükümeti’nin düşürüldü, İktidara, Demirel azınlık hükümeti geldi. İşbirlikçi burjuvazinin Ecevit iktidarını 1979 yılında devirmek için olanca gücüyle mücadele etmiştir. TÜSİAD’ın Ecevit hükümeti aleyhtarı basın ilanlar veriyor, TÜSİAD’ı sermayenin TİSK, TOBB ve sanayi odası gibi kurumlarıda destekliyordu. Ecevit hükümetini yıkmak için uğraşıyorlar, TÜSİAD Amerika’da IMF, Dünya bankası, gibi kurumlarla görüşmeler yapıyordu. Ecevit yıllar sonra bu konu hakkında yaptığı değerlendirmede: “Bize IMF ya da ABD değil, işadamlarımız oyun oynadı” demektedir. Türkiye’deki ABD üslerinin yeniden açılmasına tüm sol güçler ve DİSK karşı çıkıyordu. İthal ikameci sanayileşmeden ihracata dönük sanayileşme geçilmesi sonrası kabul edilen 24 Ocak kararları işçi-işveren ilişkilerinde ciddi bir sertleşmeye yol açmıştı, 12 Eylül darbesinin altyapısının bir unsuru daha oluşmuştu. 12 Eylül Darbesi’nin yaklaştığı seziliyordu. Türkiye devrimci hareketinin kitlesel güce erişmesi ve ABD isteklerinin Türkiye’de istenildiği gibi karşılanmıyordu. Öte yandan yurdumuzun dört bir yanında terör olayları tam hızıyla devam ediyordu.
12 Eylül 1980 faşist darbesi, geliyorum diye diye gelmişti. Kenan Evren’in sesi radyo ve televizyonlardan duyulmaktaydı. Devrimci hareket tüm sivil toplum örgütler gibi 12 Eylül Faşizminden nasibini almaya başlamıştı. Siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların üye ve yöneticilerinin evleri, iş yerleri anında basılıyor, üye ve yöneticileri işkenceden geçiriliyor sonra tutuklanarak cezaevlerine gönderiliyordu. Tutuklanan kimileri işkencede yaşamlarını yitirirken, kimileri gözaltında kayboluyor, kimilerine ise aylarca rastlamıyordu. İşkenceler akıl almaz boyutlarda uygulanıyor, insanlar büyük acılar yaşıyordu. Mamak, Metris, Diyarbakır cezaevleri cehennemdi. Cezaevlerinde yapılan işkencelerde yaşamlarını yitirenler olduğu gibi çokları da sakat kaldı. Tutuklu Devrimciler Cezaevlerinde günlerce ölümüne direndiler.
SONUÇ :
12 Eylül faşist darbesinin ülkeye hakim olmasıyla İşbirlikçi sermayenin dediği olmuştur. Egemen güçlerin hakimiyeti her alanda sağlanmış, ABD’ de üslerine kavuşmuştur. 24 Ocak kararları cuntacıların sayesinde uygulanmaya başlanmıştır. 12 Eylül 1980 faşist darbesinin arkasından olayların şıp diye kesilmesi ise her şeyin bir plan çerçevesinde yapıldığını kanıtlamıştı.
12 EYLÜL FAŞİST DARBESİNİN KORKUNÇ BİLANÇOSU
12 Eylül askeri darbesinin lideri Kenan Evren’in 98 yaşında yaşamını yitirdi. Kenan Evren yaşamını yitirdi, milyonlar Erdal Eren’i hatırlattı.
Faşist darbenin geride bıraktığı tablo “resmi rakamlar” göre şöyle:
* Gözaltına alınanlar: 650.000
* Fişlenenler: 1.683.000
* Açılan dava sayısı: 210.000
* Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230.000
* Bunlardan 141-142-163. maddelerden yargılananlar: 71.500
* Sivil mahkemelerde açılan davalar (1980-88 yıllar arası): 9,508
* Yargılanan ‘örgüt üyesi’: 98.404
* Hüküm giyen ‘örgüt üyesi’: 21.764
* Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14.000
* Pasaport verilmeyenler: 388.000
* Faaliyetten men edilen dernek: 23.700
* Toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu : 52.000 (1990’da kalanlar)
* Açlık grevinde ölenler: 14
* Kaçarken vurulanlar: 16
* ‘Çatışma’da öldürülenler: 74
* Doğal ölüm raporu verilenler: 73
* ‘İntihar’ ettiği bildirilenler: 43
* İşkence sonucu öldürülenler: 171
* Açılan işkence soruşturma veya davası: 9.962 (1982-1988 arası)
* İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi : 544
* 1402 Sıkıyönetim yasasına göre yapılan işlem : 18.525
* Hakkında işlem yapılan memur: 7.245
* Hakkında işlem yapılan öğretmen: 3.854
* Hakkında işlem yapılan güvenlik görevlisi: 988
* Hakkında işlem yapılan din görevlisi: 266
* Hakkında işlem yapılan öğretim görevlisi: 120
* Hakkında işlem yapılan mülki amir: 35
* Hakkında işlem yapılan hakim-savcı: 47
* Bölge dışına sürülenler: 7.233
* Görevlerine son verilenler: 4.891
* Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3.315 yıl 3 ay
* İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün
* Gazetecilere istenilen hapis cezası: 4.000 yıl
* Cezaevlerindeki gazeteciler: 31
* Polisçe aranan gıyabi tutuklu gazeteciler: 13
* Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3
* Yalnızca 1989’da 16 günlük gazeteye açılan dava: 394
* Tazminat davalarının sayısı:211
* İstenilen tazminat miktarı: 12 milyar 848 milyon
* Yakılarak yok edilen gazete, dergi, kitap: 39 ton
* Yok edilmek üzere depolarda bekleyen yayın: 40 ton
* Basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa sayısı: 151
* Yasaklanan yayın sayısı: 927
* Yasaklanan film sayısı: 927
* Haklarında idam cezası istenenler: 7.000
* Ölüm cezası verilenler: 517
* Askeri Yargıtay’ın onayladığı idam cezası: 124
* Dosyası Meclis’te bulunan idam hükümlüsü: 259
* İnfaz edilen idam cezası: 50
* İnfaz edilen sol görüşlü idam mahkumu: 18
* İnfaz edilen sağ görüşlü idam mahkumu: 8
*Derneklerin, partilerin, Türk-İş dışındaki sendikaların faaliyeti durduruldu. Varlıklarına el konuldu.
*Üniversite hocalarından 5000 kadarı görevden alındı, güvenlik soruşturmasına tabi tutuldu.
*Belediye başkanları görevden alındı, yerine sıkıyönetim atama yaptı.
*Sendikalaşma kaldırıldı, çalışanların kıdem tazminatı gibi kazanımları daraltıldı, ücretler ve sosyal haklar budandı, grev hakkı yasaklandı.
*Zorunlu din dersi getirildi; Türk İslam sentezi bir kültürün milli kültür olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı; Diyanet İşleri’nde 260 din görevlisinin maaşının Rabıta-ül islam örgütünce ödenmesi onaylandı.
1980 – 1985 yılları arasında…
* 22.912 kişiye 0-1 yıl ceza verildi
* 10.784 kişiye 1-5 yıl ceza verildi
* 6.186 kişiye 5-10 yıl ceza verildi
* 2.396 kişiye 10-20 yıl ceza verildi
* 939 kişiye 20 yılın üzerinde ceza verildi
* 630 kişiye müebbet hapis cezası verildi
* 420 kişiye ölüm cezası verildi
12 EYLÜL’ÜN İNANILMAZ İŞKENCE YÖNTEMLERİ
Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşme Araştırma ve Adalet Komisyonu raporundan akıllara durgunluk veren işkence yöntemleri ortaya çıktı. 13 Eylül 2010 tarihinde İnsan Hakları Derneği (İHD), 78’liler Girişimi, İstanbul Tabip Odası’nın da dahil olduğu çeşitli sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve derneklerden oluşan yaklaşık 40 kuruluş Sultanahmet Adliyesi’nde suç duyurusunda bulundu.
Gazeteci Oğuz Güven’in 78 kuşağını anlattığı “Zordur Zorda Gülmek” adlı kitabında insanın kanını donduran işkence yöntemleri anlatılıyor. İşte o yöntemlerden bazıları:
FALAKA: Yaygın ve sürekli uygulandı. Ayak tabanı, ellerin içi gibi vücudun kaslı bölümlerine kalas, cop, zincir, saz sapı, pik demir vb. vurularak gerçekleştirilirdi. Bu yöntem, ayak tabanlarını ve el ayalarını patlatır, kaba yerleri ezer, morartır, tırnakları sökerdi. El ayak gibi herhangi bir yeri kırar, sakat bırakırdı.
KÖPEK SALDIRTMA: Tutuklu çırılçıplak soyulur, kurt köpeği üzerine saldırtılırdı. Köpeğin ilk kaptığı yer bacak arası olurdu.
ZlNCİR: 20-25 metre uzunluğundaki zincirin uçları iki tutuklunun boynuna bağlanır, tutuklular sırt sırta verdirilerek ters yönde hızla itilir. Tutuklu tek ayağından zincire bağlanır, bu zincir yüksek bir yere asılır, tutuklu bayılıncaya kadar askıda kalırdı.
GERME: Tutuklunun bir bacağı merdiven kenarlığına bağlanır, diğer bacağı da açık bırakılan koğuşun gözetleme deliğine bağlanıp kapı kapatılır, tutuklunun bacakları koğuş kapısının eni kadar gerilir ve öyle kalırdı. Koşuşturulur, zincir tam gerilince, her iki tutuklu da sırtüstü yere düşerdi.
AYAKTAN ASMA/TEPE: 50-60 kişi havalandırmaya alınırdı. Gardiyan “tepe ol” komutu verince tüm tutuklular üst üste bindikten sonra, bir tutuklu da üst üste yatan tutukluların üstüne çıkar, istiklal Marşı’nın on kıtası okutulurdu.
KULE: Havalandırmaya çıkan tutuklular altı kişilik daire oluştururlardı. Bunların üzerine 3-4 kat olacak biçiminde tutuklular çıkarıldıktan sonra, gardiyanın “yıkıl” komutuyla kule oluşturan tutuklular kendini yere bırakır ve böylece tutukluların değişik yerlerinde kırılma, incinme ve çıkık olurdu.
RANZA ALTI: Gardiyanlar ellerinde kalaslarla koğuşa girip, “ranza altı ol” komutunu verince, koğuşta bulunan tutukluların hepsi ranzaların altına girerdi. Herhangi bir yerlerinin açıkta kalmaması gerekiyordu. Ranzaların altına tüm tutuklular sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kaldığından, gardiyanlar ellerindeki kalaslarla tutukluların dışarıda kalan kısımlarına vurmaya başlardı.
KANTAR: Tutuklular havalandırmada çırılçıplak soyundurulup tek sıra halinde dizilirler, sıranın ön tarafında duran tutuklu sırt üstü yatırılırdı. İkinci tutuklu, yatan tutuklunun testis ve erkeklik organlarından tutarak yukarı kaldırır, tutuklunun kaç kilo geldiğini söylemesi istenirdi. Tüm tutuklular birbirini tartana kadar bu işlem devam ederdi.
KERVAN: Havalandırmada, tutuklular tek sıra dizilir, her tutuklu önündeki tutuklunun sırtına bindirilir, bacakları, altındaki tutuklunun boynundan aşağıya sarkıtılır ve kulaklarından tutması istenirdi. Gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlar ve bu işlem tutuklular ayakta duramayacak duruma gelene kadar sürerdi.
SEHPA: Tutuklu gece koğuştan alınıp, koğuş koridorunda gardiyan ve subaylardan mizansen olarak oluşturulan bir mahkemede sorgulanırdı. Mahkeme, tutukluyu idam cezasına çarptırır, ikinci katın merdiven kenarlığına bir ip geçirilip, ipin ucuna tutuklunun boyun kemiğini kırmayacak düzeyde kalın bezden bir ilmik takılır, tutuklunun boynu bu ilmiğe geçirilir ve temsili infaz gerçekleştirilirdi. Tutuklu tam boğulacağı sırada ip açılırdı.
COP SOKMA: Gardiyanlar copu zeytinyağına batırır ve yağlı copu tutuklunun makatına zorla sokardı. Sonra bu copu kendisine ya da bir başka tutukluya yalatırlardı.
ÇEK-ÇEK: Tutuklu çırılçıplak soyundurulur ve erkeklik organına bir ip takılırdı. Gardiyan ipin diğer ucunu alıp hızla koşar, tutuklu da zorunlu olarak gardiyanın peşinden koşar.
LAĞIM SUYUNA SOKMA: Tecrit bölümünün alt katındaki bazı tuvaletlerin delikleri tıkanır. Hücrelerin pisliği ve lağım suları burada biriktirilir, diz boyu kadar oluşturulan pisliğin içine tutuklu atılır ve pislik yedirilirdi.
KiTAP OKUMA: Koğuşta bir tutuklunun eline kitap verilir, tutukluya avazı çıktığı kadar yüksek sesle tek tek sözcükler okutulurken, diğer tutuklular bu sözcükleri tekrarlarlardı. Sabahtan akşama kadar yapılan bu işlem sırasında, tutuklular ayakta durmak zorundaydı.
MARŞ SÖYLETME: Cezaevinde bulunan herkes elli’yi aşkın marşı ezberlemek zorundaydı. Bu marşlar tutukluların ses telleri tahriş oluncaya kadar söyletilirdi.
ÖL DEDİĞİMDE: Tutuklu havalandırmanın orta yerine çıkarılır, hazır ol durumuna geçirilirdi. Gardiyanın “öl” komutuyla tutuklu kaskatı, eklemlerini kırmadan yere düşürülürdü. Bu işlem gardiyanın keyfine göre tekrarlanırdı.
SİGARA İÇİRME: Bunun çok çeşitli yöntemleri vardı. En çok uygulananları şunlardı: Koğuşta kalan tutukluların eline beş adet sigara verilir, sigaraların tümü yakılarak devamlı ağzında tutulurdu. Gardiyanın “çek-bırak” komutuyla sigaralar bitinceye kadar içirilir, sigaralar-filtreleri dahil- tutuklulara yedirilirdi. Bu sırada koğuş pencereleri kapatılır, havasızlık ve dumanla boğulma ortamı yaratılırdı.
BANYO: Tutuklular çırılçıplak soyundurulur ve tek sıra halinde banyoya götürülürdü. Banyoda sabun kullanılmazdı. Hortumla tazyikli su tutukluların üzerine fışkırtılırdı. Daha sonra tutuklular koridora çıkarılır, “Yat-sürün” komutuyla tutuklular yerlerde süründürülerek koğuşlarına götürülürdü.
SAYIM DÜZENİ: Tutuklular günde en az beş kez sayılırdı. Her sayımdan önce, tutuklular sayım düzenine geçer, sayım talimi yaptırılır, yüksek sesle tekmil verilir, rahat-hazır ol ile, çöker kalkarlardı.
GECE NÖBETİ: Geceleri her koğuşta mevcuda göre 2-7 kişiye kadar tutukluya sırayla nöbet tutturulurdu. Nöbet sırasında devriye gezen gardiyanlar, koğuşun mazgal deliğini açar, nöbetçi tutuklunun mazgaldan dışarı elini uzatmasını ister, tutuklunun ellerine cop veya kalasla istediği kadar vururdu.
LOKOMOTİF: Tutuklular havalandırmaya çıkarılır, İki kişi çırılçıplak soyundurulur, bunlardan birisi domalıp iki eliyle diz kapaklarını tutar, diğeri de arkadan bunu kucaklardı. Gardiyanın “uygun adım marş” demesiyle her iki tutuklu havalandırmada dolaşırlar, diğer tutuklular zorunlu olarak bunları izlerdi.
PİSLİK YEDİRME: Her havalandırmanın ortasında bir lağım çukuru vardı. Lağım suları ve insan pislikleri burada toplanırdı. Tutuklulara bu çukurdan avuç avuç pislik alıp yemeleri istenirdi.
İŞEME: Havalandırmada bir tutuklunun yere yatması istenir, diğer tutuklulara, yerde yatan tutuklunun yüzüne işemesi istenirdi..
TECAVÜZ: Cezaevinde görev yapan gardiyanlar, genç tutuklulara merdiven altlarında zorla tecavüz ederlerdi. Ayrıca iki tutuklu çırılçıplak soyundurularak birbirlerine tecavüz etmeleri istenirdi.
HASTANE: Hastanede de cezaevindeki kurallar geçerliydi. Hasta, tuvalete götürülmez, yatakta da hazır ol vaziyetinde yatardı.
VEREM: Veremlilerle, sağlam tutuklular birbirinden tecrit edilmez, aynı kapta yemek zorunda bırakılırdı. Aynı battaniyenin altında yatırılırlardı. Veremlilerin balgamları tahlil yapılacak bahanesiyle toplanır, karavanadaki yemeklere karıştırılır ve bu yemekler tüm tutuklulara yedirilirdi.
AYAKTA BEKLETME: Bu yöntem cezaevinde her gün geçerliydi. Sabah saat 05’den akşam 17-19’a kadar tutukluların oturması yasaktı.
KONUŞMA YASAĞI: Koğuş içindeki iki kişinin birbiriyle konuşması, tutuklunun gülmesi ve düşünür gibi görünmesi yasaktı. Böyle bir suçu işleyen tutuklulara yukarıdaki işkence yöntemleri uygulanırdı.
GECE BASKINI: Nöbetçi subay ve gardiyanlar, gece geç saatte tutukluların koğuşuna girerek, uyku sırasında tutuklulara cop veya kalaslarla dayak atarlardı.
AVUKAT-ZİYARET DAYAĞI: Avukat görüşmesine ve diğer görüşmelere gidip gelirken tutuklulara dayak atılırdı. Görüşlerde hiçbir şey konuşulmaması tembih edilirdi. Tutuklular avukatlarıyla savunma konusunda görüş alışverişinde bulunamazlardı.
MAHKEME DAYAĞI: Tutuklular mahkemeye götürülürken cenaze arabasına bindirilirlerdi. Elleri arkadan kelepçeli olurdu. Cenaze arabasına binerken ve çıkarken gardiyanlar tarafından dövülürlerdi.
ŞANVER SARISALTUN / 12 EYLÜL 2023... (KENT&HAYAT DERGİSİNDE YAYINLANMIŞTIR)
Comments